NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ
الْعَلَاءِ
وَهَنَّادُ
بْنُ
السَّرِيِّ
قَالَا
حَدَّثَنَا
أَبُو مُعَاوِيَةَ
عَنْ
الْأَعْمَشِ
عَنْ إِسْمَعِيلَ
بْنِ رَجَاءٍ
عَنْ أَبِيهِ
عَنْ أَبِي
سَعِيدٍ
وَعَنْ
قَيْسِ بْنِ
مُسْلِمٍ عَنْ
طَارِقِ بْنِ
شِهَابٍ عَنْ
أَبِي سَعِيدٍ
الْخُدْرِيِّ
قَالَ
سَمِعْتُ
رَسُولَ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ يَقُولُ
مَنْ رَأَى
مُنْكَرًا
فَاسْتَطَاعَ
أَنْ يُغَيِّرَهُ
بِيَدِهِ
فَلْيُغَيِّرْهُ
بِيَدِهِ
وَقَطَعَ
هَنَّادٌ
بَقِيَّةَ
الْحَدِيثِ
وَفَّاهُ
ابْنُ
الْعَلَاءِ
فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِعْ
فَبِلِسَانِهِ
فَإِنْ لَمْ
يَسْتَطِعْ
بِلِسَانِهِ
فَبِقَلْبِهِ
وَذَلِكَ
أَضْعَفُ
الْإِيمَانِ
Ebû Said el-Hudri
demiştir ki;
Rasûlullah (s.a.v.)'i:
"Kim bir kötülük görür de onu eli ile değiştirmeye gücü yeterse eli ile
değiştirsin (mani olsun)..." buyururken işittim.
Hennad hadisin geri
kalanının kesti, İbn A'la ise şu şekilde tamamladı."(eli ile
değiştirmeye) gücü yetmezse, dili ile (değiştirsin) Dili ile (değiştirmeye)
gücü yetmezse kalbi ile (değiştirsin) Bu sonuncusu ise, imanın en
zayıfıdır."
İzah:
Müslim. İman: Timizi,
fiten; İbn Mace, fiten; Nesai, iman
Hennad ve Ebu'l-A'la,
Ebu Davud'un hadisi rivayet elliği üstadlardır. Hennad hadisi kısa kesmiş.
Ebu'l.Ala tamamını rivayet etmiştir.
Bu hadis Ebû Davud'un
kitabussalat bölümünde 1140 nolu hadis olarak daha önce geçti. Hadisin oradaki
rivayetinde Ebû Said el-Hudri bu hadisi, Mervan'ın, bayram günü minberi
musallaya çıkarması ve bayram namazından önce minbere çıkması üzerine
"sünnete muhalefet ettin" diyen bir adamın sözünü te'yid için rivayet
etmiştir.
Hadisin zahiri, bir kötülüğün
işlendiğini gören bir müslümanın o kötülüğe gücü ölçüsünde eli veya dili ile
mani olmasının, bunlara gücü yetmediği zaman kalbi ile buğzetmesinin
gerektiğine delîl teşkil etmektedir.
Kötülüğe el ile mani
olmak, onu fiilen engellemektir. Kötülük aletini kırmak, içki ise dökmek, bir
malın gasbı ise gasbedilen malı sahibine geri vermektir. Kötülüğe fiilen engel
olmanın boyutları sadece bu değildir. Öyleki Emr-i bîl-Ma'ruf ve Nehy-i
anil-Münker'in birçok safhasında kendisini gösteren oldukça önemli bir
konudur.
Dil ile1 mani olmak;
kötülük işleyene nasihat etmek, Allah'ın o kötülüğü işleyenler için vaad
ettiği cezayı hatırlatmak ve o konudaki âyetleri okumaktır.
Kalb ile mani olmak da;
o kötülüğe razı olmamak, kölülük işleyene içinden buğzetmektir. Davranışın bu
şekli kötülüğü manen engellemektir. Çünkü onun gücü daha fazlasına
yetmemektedir.
Kötülüğe kalben
buğzetmekle yetinmek imanın en zayıf durumda oluşudur. Nevevi bundan maksadın
imanın semeresinin az olması olduğunu söyler. Aliyyü'I-Kâri ise: "Bu
durumdaki müslüman, iman ehillerinin en zayıfıdır. Çünkü o kuvvetli olsaydı ve
dini gayreti yüksek birisi olsa idi kalben buğzetmekle yetinmezdi. En efdal
cihad, zalim sultanın yanında hak söz söylemektir, "manasındaki hadis bunu
teyid etmektedir."
Münavi'de bu sözden
maksadın; "İslâm veya islamın semere ve eserleri" olduğunu söyler.
Hadisin zahiri, emri
bil maruf ve nehyi anil münkerin kademeli uygulanışı olan bu tarzı gruplara
bölmemiş tüm müslümanlara teşmil etmiştir. Yani kötülüğe el ile mani olmak şu
grubun, dil ile mani olmak öteki grubun, kalben buğzetmek de başka bir grubun
işidir diye bir ayırım yapmamıştır. Ancak bazı alimler kötülüğü el ile
engellemenin devletin, dil ile engellemenin alimlerin, kalben buğzetmenin de
avamın vazifesi olduğunu söylemişlerdir.[Fetavay-ı Hindiyye, V, 353.]
Kanaatımızca da bu,
yerinde bir sınıflandırmadır. Eğer bir İslâm devleti müşahhas olarak varsa ve
bütün kurumlan mevcutsa devletin engel olabileceği bir takım kötülüklere
birileri mani olmaya kalkışırsa karışıklık çıkabilir, Usulünü bilmeden dil ile
mani olmaya çalışmak ve münker-den kaçındırmak da fayda yerine zarar
getirebilir. İnsanları hakka yaklaştıracağı halde uzaklaştırabilir. Zaten emri
bi'1-mâârûf ve nehyi anil mün-kerin, muhatabın karşı çıkmaması ile kayıtlanması
da bu namâyı ifâde eder.